top of page
nazli foto buyuk.png

Ben Kimim?

Bu soruyu felsefi bir soru olarak düşünmemeye gayret ederek, sadece kendimi tanıtmaya ve özgeçmişimi paylaşmaya çalışacağım:)

 

1978 yılında İstanbul'da doğdum. Kadıköy'de büyüdüm.

Liseyi bitirip, on altı yaşımdayken AFS – öğrenci değişim programıyla yaklaşık bir sene Finlandiya'da kaldım. Dönünce 1996 senesinde Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne başladım. Avukatlık stajımı tamamladıktan sonra, 2002 senesinde asistan olarak Fakülte'me geri döndüm ve 2020 Eylül ayına kadar Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Anabilim Dalı'nda görev yaptım.

 

2019 senesinde P4C Türkiye çatısı altında eğitim sürecime başladım ve 2020 senesinde Pearson onaylı eğitim uzmanlığı belgemi aldım. Aynı yıl Hollanda, Eindhoven Ticaret Odası'na kayıtlı şirketim, “Minik Minik Felsefe”yi kurdum.

 

Halen İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisiyim. P4C ve yaratıcı drama uygulamaları konusunda eğitim aldım ve halen yaratıcı drama eğitimimi devam ettirmekteyim.

 

Dünyanın pek çok farklı ülkesinden katılan çocuklarla, 4 yaştan itibaren değişik yaş gruplarına yönelik olarak felsefe atölyeleri yapmaktayım. Aynı zamanda yetişkinler için felsefe atölyeleri de yürütmekteyim.

 

Onur'la, 12 yaşında Deniz adlı bir oğlumuz, 4 yaşında Damla adında bir kızımız ve ismi Gilbert olmakla birlikte 8 yaşında bir kedi kızımız var.

 

2018 senesinden beri Hollanda, Eindhoven'de yaşıyoruz.

 

Felsefeyi ne kadar çok sevdiğimi söylememe gerek yok:) Kitapları, edebiyatı, baleyi çok seviyorum. Müziksiz bir yaşam ise düşünemiyorum. Çocuklar, kediler, ağaçlar beni çok mutlu ediyor.

 

 

Böyle:)

 

 

 

 

Daha fazlasını okumak ve felsefeyle olan hikayemi dinlemek isteyenler için...

 

 

 

 

Tekrar Merhaba,

 

Ben Nazlı:)

 

Sokrates'in ünlü sözü; “sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez!”. Ben de kendime pek çok kişi gibi, pek çok defa, “ne için yaşıyorum?” diye sordum. Bu soruyu genellikle işler pek de yolunda gitmediğinde sorarız kendimize. Ferah zamanlarda sorabilmek ise, büyük marifet bana kalırsa. Dar zamanların sorusuysa eğer, ardından çoklukla büyük değişimler gelir. Gelmeze, işler genellikle daha da karışır. O zaman daha da büyük değişimler olur. Tüm bunların gerçekleşmediği bir ihtimal var mıdır bilmem, ama eğer varsa, galiba Sokrates'in yaşanmaya değer bulmadığı hayat ile kastettiği budur:)

 

“Hollanda'da yaşamak ister misin?”

Ama ne soru... Böyle bir soru sorulduğunda, neler hissedersiniz, aklınıza ilk olarak neler gelir? Binlerce şey, milyonlarca şey. Beyniniz her birini bir yerlere koymaya, hepsini düzene sokup, zihnin içindeki kasırgayı yatıştırmaya, panik anını bitirmeye programlıdır. Duygular ya bu süreci en kısa süreye indirip, temiz iş çıkarır ya da sizi inim inim inletir. Akıl ile duygular birbirini manipüle etmeye çok meyillidir. İşte bunu bildiğimden benim sadık yarim sezgilerimdir. Onları dinlemeyi yeniden öğrendim. Başımın tacı etmeyi. Çocuklarıma en büyük nasihat olarak vermeyi. Çünkü onları dinlemeyi bıraktığımda başıma türlü iş geldi, beni hiç de mutlu eden türden değil.

 

“Hollanda'da yaşamak ister misin?” Ayıkla pirincin taşını. Yanlış soruların doğru yanıtları olmazmış, ama doğru soruların yanıtlarını vermek de her zaman kolay değil. Bu soruya ne yanıt verilir ki? Ancak yeni bir soru sorulur. İşte dar zamanların hızır gibi yetişen sorusu; “ben ne için yaşıyorum?”

 

Büyük kararlar ancak tevekkülle ve sezgiyle veriliyor gibi geliyor bana. Mantık, akıl bir yere kadar sanki:) İşte büyük karar. Ya nasip dedik ve düştük yollara.

 

Hollanda'ya geldiğimizde oğlum Deniz 9 yaşında, kızım Damla ise, 13 aylıktı. Kedimiz Gilbert 5 yaşında:) İnsan ülke değiştirdikten sonra başka şeyleri değiştirebilecek hale de daha kolay geliyor galiba. Gerisi çorap söküğü gibi geldi gerçekten de. Çatır çatır değiştim, değiştik, evrildik, zorlandık. Tüm bu değişim dalgası içinde şükür ile, alnımın akı ile ve en önemlisi isteyerek uzaklara savurduğum şeylerden biri kendimi bildim bileli yaptığım mesleğim oldu.

 

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Anabilim Dalı'nda on sekiz sene boyunca görev yaptım. Geceli gündüzlü tam bir adanmışlıkla geçen meslek yaşamımla dostça vedalaştık. Öğrenci oldum, öğrencilerim oldu, ilime katkı verdim. Çok şükür.

 

***

 

Lise yıllarındayken benim için bir tutkuydu felsefe. Derken hukuk fakültesine başladım. Okul, meslek yaşamı, iş, güç derken bu tutkum iyice derinlere gömüldü. Seneler sonra, Hollanda'ya doğru eşyalarımız tıra yüklenirken, bıraksınlar, dedim. Bıraksınlar dediğim, koliler dolusu mesleki kitaplarımdı. Ne yapacağımı, ne istediğimi henüz bilmiyordum ama artık ne yapmak istemediğimi hissediyordum. Derken, ben fark etmesem de, uzun zamandır sırasının gelmesini beklediğim felsefe ile nihayet yollarımız yeniden kesişti.

 

Üç sene önce Deniz'le bir akşam yatakta bir kitap üzerine sohbet ederken, zihnimin uzun senelerdir hiç böyle ferah ve özgür olmadığını fark ettim. Beraber, doğallıkla akan bir felsefi sohbetin içinde anne oğul uyumla evrildik o akşam. Ertesi sabah olduğunda ne yapmak istediğimi biliyordum. Felsefe okumaya karar vermiştim. Bir yandan da çocuklarla felsefe ile ilgili neler yapabileceğimi araştırmaya başladım. Karşıma hayatımı değiştiren bir pedagoji çıktı. Derhal harekete geçtim ve tüm eğitim süreçlerini tamamlayarak P4C eğitim uzmanlığımı aldım. Bir yandan da, planlı ve sistemli bir okuma yapabilmek için, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi'nde Felsefe Bölümü'ne kaydoldum.

 

2020'nin Ekim ayında, 8-11 yaş için ilk felsefe atölyesi duyurumu yaptım. İlk defa bu yaş için atölye açma sebebim ise, Deniz'in de katılabilmesiydi. Ardından diğer yaş grupları için de atölyelere başladım ve elbette ki yetişkinlerle de tadına doyamadığım soruşturmalar yaptım. Umduğumdan, hatta hayal ettiğimden de güzel oldu her şey.

 

Yeni dönem için de aynı güzelliklerin gerçekleşmesini; sorguladığımız, üzerinde düşündüğümüz soruların hepimizi daha iyiye, daha güzele taşımasını diliyorum! Bazen atölyelerden çıktıktan sonra, başarılı geçen bir soruşturmanın sevincini yaşamanın ötesinde, içimde bir burukluk oluyor. Bu soruları sormadan, bu sorulara verilen çeşit çeşit yanıtı duymadan büyüyen çocukları, onların yetişkin dünyalarını düşünüyorum; yaşadığımız dünyayı. Çocuklara bu imkanı tanıyabilsek, tüm kalbimle inanıyorum ki dünya, barışın, hoş görünün hüküm sürdüğü bir yer olur!

About: About
bottom of page